Herkesin bir film kültürü vardır. Ve yeniyi keşfetme peşindedirler. Kimsenin arayıp bulamadığı kıymet bilmeyenleri arayıp bulurlar bu hayatta. Filmlerde de öyledir bir çok baş yapıt sayılacak filmler vardır ama kimse tarafından rağbet görmediği için hep rafın alt kısmında kalmıştır. İşte bu blog yazımda uzun uzuna yeni çıkmış 2013-2012 yılı ağırlıklı film tavsiyelerinde bulunacağım. Tabii çok eskileri de es geçmiyeceğim. Filmi izlemeden önce altındaki açıklamayı okursanız film ilginizi çekerse izleyebilirsiniz.
|
Jason Statham’ın oynadığı karakterin: “My name is Turkish” repliğiyle başlıyor film.
Turkish ve ortağı Tommy, yasadışı boks müsabakaları organizatörü Tuğla Kafa’yı dövüşte kendi adamlarını kullanmaları için ikna ederler. Ama işler, istenilenin aksine ilk raundda rakibini indiren Çingene Mickey(Brad Pitt)’den dolayı sarpa sarar.
Bir başka grup da Antwep’te soyulan bir elmasın peşindedir. Bu iki farklı hedefi olan grubun karakterlerinin yolu hiç beklenmeyen şekilde kesişecektir.
Ortada çalıntı bir elmas, yasadışı boks menejeri Turkish ve ortağı, bahisçi Tuğla Kafa, elması çalanlar, elması çalanlardan elması çalmaya çalışan adam ve onun bu işi için kullandığı zenciler, ilk başta elmasın çalınmasının emrini veren Amerikalı ve onun elması bulmak için tuttuğu katil, annesini mutlu etmek adına dövüşmeyi kabul eden çingene Mickey ve dahası.
Güzel bir olay örgüsü ve filmdeki dur durak bilmeyen hareket bize filmin yazar ve yönetmeni Guy Ritchie’nin bundan bir önceki filmi Lock, Stock and Two Smoking Barrels’ı hatırlatıyor.
Amelie
Amélie , Audrey Tautou’nun başrolünde olduğu, Jean-Pierre Jeunet filmi. Fransız yapımı, Paris’in şair ve yazarlara yüzyıllarca ilham olmuş semti Montmartre’de geçen bu romantik komedi, modern Paris hayatının idealize edilmiş, alaycı bir yorumudur. Avrupa Film Ödüllerinde en iyi film ödülünü almış, ikisi En İyi Film ve En İyi Yönetmen dallarında olmak üzere dört César Ödülü almış, En İyi Senaryo dalıyla birlikte iki BAFTA Ödülü ile ödüllendirilmiştir ve Akademi Ödüllerine aday gösterilmiştir. Amélie Poulain, bir doktor olan babası tarafından diğer çocuklardan, kalp hastalığı olduğu gerekçesiyle, uzak yetiştirilen bir çocuktur. Aslına bakılırsa babasının yanlış bir teşhisidir bu, çünkü Amélie’nin babasıyla kurduğu nadir fiziksel temas babasının sağlık kontrolleriyle gerçekleşmektedir ve bu kontroller sırasında Amélie heyecanlanmakta, kalp atışı hızlanmaktadır. Amélie’nin annesiyse, en az babası kadar nevrotik bir kadındır.
Amélie küçük bir çocukken, annesi, Notre Dame Kilisesi’nin tepesinden atlayan bir kadının üzerine düşmesi sonucu vefat etmiştir. Böylece babası daha da sessiz ve silik biri olmuş, kendisini eşi için ilginç bir anıt mezar düzenlemeye adamıştır. Amélie de bu yalnızlığın ortasında kendini eğlendirebilmek için, oldukça ilginç ve derin bir hayalgücü geliştirmiştir.
The Butterfly Effect
Denir ki; kelebeğin kanat çırpışı gibi küçük bir şey, dünyanın yarısını dolaşacak bir tayfuna neden olabilir. Evan, özellikle yaşadığı travmatik anlarda hafızasını kaybeden ve o olaylara ait hiçbir şey hatırlamayan bir çocuktur. Son hafıza kaybının üzerinden 7 yıl geçmiştir. Şans eseri geçmişinde hatırlayamadığı bir anıyı hatırlayan Evan, anıyla ilgili detayları öğrenmek için eski bir arkadaşını ziyaret eder. Yıllar öncesinde kafasında oluşan bir boşluğu doldurduğunu farkeder ve diğer hatırlayamadığı şeyleri hatırlamak için bunun üzerine gitmeye karar verir. Geçmişi hatırlama çabaları sırasında, anılarında yaptığı ufak bir değişimin, bulunduğu zamanı etkilediğini farkettikten sonra; geçmişi, geleceği ve bütün hayatı değişecektir.
Ancak kimsenin zarar görmediği güzel bir gelecek için geçmişe dönüp yaptığı değişiklikler, bulunduğu güne çokta iyi yansımayacaktır. Bana Back to the Future, The Jacket, Time Machine gibi zaman filmlerini hatırlatan, muhteşem bir kurguya sahip bilim kurgu filmi.
Good Will Hunting
Will,yetimhanede büyüyüp zor bir çocukluk geçirmiş, düzgün bir eğitime sahip olmamasına karşın kitaplarla arası çok iyi olan üstün zekalı bir gençtir.
Şartlı tahliye memurunun, dünyanın en iyi teknik üniversitesinde kendisine bulduğu hademelik işi Will’in önüne yeni fırsatlar çıkarır ancak Will bu fırsatları kullanmakta pekte hevesli değildir.
Verdiğimiz kararlar, çevremiz ve isteklerimiz doğrultusunda hayatın bizi sürükleyebileceği bambaşka yerler olduğunu gösteren bu drama filmi, aslında biraz da kendi içimizi, kararlarımızı ve dostluklarımızı sorgulamamızı sağlıyor.
Robin Williams’ın müthiş oyunculuğuyla yardımcı oyuncu ödülünü kazandığı film, 1998 yılında 9 dalda Oscar’a aday olmuş ve bunlardan 2’sini kazanmıştır.
Filmin yazarları aynı zamanda filmin etkileyici oyuncu kadrosundan; Matt Damon ve Ben Affleck.
Wreck-It Ralph
Evlerde bilgisayarların türemesinin hemen öncesiydi. Ailemizden aldığımız paralarla atari salonlarına koşuyorduk. Pacman, Mario, Street Fighter, Mortal Kombat…
Bu animasyon, sizleri şuan ki oyun dünyasının yapı taşları olan atarilerin içine sokuyor.
Bir atari salonundayız, her taraf çocuk dolu. Akşam olup salon kapandığında, işler bizim hiç haberdar olmadığımız şekilde ilerliyor. Oyunlardaki karakterler işlerini bitirmenin rahatlığıyla hayatlarına devam ediyorlar. İyiler ödüllerini alıyor, kötüler bir köşeye çekiliyor. Salondaki 10’larca oyun kablolar aracılığıyla birbiriyle iletişime geçebiliyor.
Wreck-it Ralph oyununun kötü karakteri Ralph, oyunun 30. yıldönümünde, kötüler için destek grubuna gider ve oradakilere yalnızlığından ve artık kötü adam olmak istemediğinden bahseder. İşte tam bu günün gecesi, kendi oyununa döndükten sonra, bütün oyun karakterlerinin oyunun 30. yılını ve oyunun iyi karakteri Fix-it Felix Jr.’ı kutladıklarını görür. Artık kendisinin de iyi olduğunu kanıtlamanın vaktidir!
Birçok eski oyun karakterini göreceğiniz film için birbirinden çok farklı oyun dünyaları oluşturulmuş ve aynı potada harika bir şekilde birleştirilmiş.
Sugar Rush oyunundaki Vanellope karakteri harika. Karakteri seslendiren Sarah Silverman’ın sesine hayran kaldım.
2013 Oscar Ödüllerinde En İyi Animasyon dalından aday olan bu muhteşem Disney animasyonunu kaçırmayın!
Kon-Tiki
Bir grup Norveçli bilim adamı ve arkadaşları 1947 yılında, Hawaii’nin de içinde bulunduğu, Polinezya adalar grubunda yaşayan yerlilerin soyunun, 1500 yıl öncesinde Güney Amerika(Peru)’dan geldiğini kanıtlamak amacıyla yine 1500 yıl öncenin teknolojisinde yaptıkları salla yaklaşık 8.000 km’lik 100 gün sürecek bir yolculuğa çıkarlar.
Gerçek bir hikayeye dayanan film; Norveçli kaşif ve bilim adamı Thor Heyerdahl’ın 1948 yılında yayınladığı ve bu yolculukta başından geçenleri anlattığı kitaptan uyarlanmıştır.
2013 Altın Küre’ye “En İyi Yabancı Film” dalından aday gösterilen film, genel anlamıyla sakin ve dingin, yer yer heyecanlı bir yolculuğun içine çekiyor bizi.
Yolculuk ve dingin macera filmlerine sevenler kaçırmasın!
|
|
|
Taare Zameen Par
|
Bütün ülkelerde; ezberci eğitim, sınav sistemleri, baskıyla çok erken tanışan çocukları aynı kalıba sokmaya çalışma çabaları ciddi bir problem aslında. Bir atasözü var hani “5 parmağın 5’i de bir değildir” diye. Kimin ataları söyledi bu sözü bilinmez ama farklılıkların değerler olarak algılanması gerektiğini hissettiriyor bizlere.
Dünya ülkeleri eğitim sistemlerinde yaptıkları bu hataları farketmiş olmalılar ki sistemlerini, çocukları gerçekten başarılı olabilecekleri dallara yönlendirmek adına, mümkün olduğunca değiştirip, geliştirmeye çalışıyorlar.
Film; tembel, ukala, inatçı olduğu için yatılı okula gönderilen bir çocuğun aslında iç dünyasında neler yaşadığını ve resim öğretmeninin asıl problemi keşfetmesinden sonra hayatında yaşanan değişimi anlatıyor.
Daha önce inceledigimiz 3 Idıots’tan da tanıdığımız Aamir Khan -ki o filmde de Hindistan’daki eğitim sistemine ciddi eleştiri vardı- filmde resim öğretmenini canlandırıyor. Aynı zamanda ilk yönetmen deneyimini de bu filmde yaşayan Aamir Khan, Bollywood’un prestijli ödülleri Filmfare Award’da en iyi yönetmen ödülünü aldı.
Asıl bomba filmde ki küçük çocuğu canlandıran Darsheel Safary. Taare Zameen Par ile daha ilk oynadığı filmde, bu kadar küçük yaşta Filmware Award en iyi erkek oyuncu ödülünü alan küçük oyuncu o kadar etkileyici oynamış ki gözyaşlarınızı tutmakta zorlanıyorsunuz.
|
Midnight in Paris
|
Paris…
Her sokağının o mistik kokusunun içinizde oluşturduğu tatlı heyecanların, resmin, müziğin, edebiyatın kısaca sanatın baş şehri.
Woody Allen’ın kaleminden çıkan sıcacık bir hikaye. Başrolde ise Paris var.
Gil(Owen Wilson), yakın zamanda evleneceği nişanlısı Inez(Sherlock Holmes’den tanıdığımız Rachel McAdams) ve ailesiyle beraber kayınpederinin işi dolayısıyla Paris’e gelir.
Gil bir yandan Paris’i keşfederken bir yandan yeni kitabı üzerinde çalışmaktadır. Çok az ortak ilgi alanına sahip nişanlısı Inez’den biraz uzaklaşıp şehrin sokaklarında kaybolduğu bir gece önünden geçen eski model arabadan bir davet alır ve kendisini 1920’lerin Paris’inde bulur. Bu yıllar Gil için Paris’te yaşanan sanatın altın yıllarıdır.
Gil, hayran olduğu sanatçılarla iletişime geçer ve gerçek hayatında da tutkularını takip etmesi gerektiğini keşfeder.
Marion Cotillard, Michael Sheen, Carla Bruni, Tom Hiddleston, Adrian Broddy gibi isimlerin de yer alarak müthiş bir hava kattıkları film, 4 dalda Oscar’a aday olarak gösterilirken en iyi orjinal senaryo dalında Oscar’ı kazandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder